Tuesday, February 13, 2007

Torture in Denizli - Denizli’de İşkence



The city is clean and modern. Most turkish families lived in Europe before returning to Turkey. What happened? The desperate situation of street animals in this city has shocked the Turkish media sector. Daily, dogs and cats are found tortured by unknown people and taken to hospitals by animal lovers. In most of those cases the doctors have had to practice euthanasia on the animal to spare him unnecesary suffering. " We are here to sterilize street dogs in order to reduce the stray population, but lately we are swamped with animals that come to us tortured in the most unbelieveble ways so we are not able to perform our job any longer. The clinic is full of those poor dogs and cats. The Turkish government is obliged, by law to find those people and apply sanctions, people in the neighbourhood should protect animals instead of allowing this to happen.
A well known psychiatrist commented briefly on the situation in Denizli, " Today is animals, tomorrow human beings. This short of mentally ill individuals won't stop here..."

For further information and syndication of this broadcast please contact: cornelia@dha.com.tr



Yukarıdaki iki fotoğraf Doğan Haber Ajansından Ferah Işık tarafından Denizli'de çekildi ve dün gazetelerde yayınlandı. Bunlardan biri boynuna kapı gibi tahta geçirilmiş bir çoban köpeği, diğeri ise ayağına işkence teli bağlanmış, kafasına ise çivili sopa ile vurulmuş ve ölmek üzere olan bir kedi fotoğrafı.

Bağbaşı beldesinde resimde görüldüğü gibi bulunan zavallı hayvanlar Denizli Belediyesi ekipleri tarafından Pamukkale Üniversitesi Sokak Hayvanları Kliniğine getirilmişler. Veteriner Karen Özel " kliniğimize çok sayıda işkence görmüş hayvan geliyor... Üstelik her gün.. Bir kısmını tedavi edip iyileştiriyoruz, çoğu da bu kedi gibi sakat kalıyor ve ölüyor... İnsanlar bu kadar acımasız olmamalı..." , diyor.



* * *

"Sen düşünme , ben düşünürüm senin yerine; daha doğrusu, biz düşünüyoruz sizin yerinize ..." , diyen resmi veya gayri resmi dizi fabrikatörleri! " Sen ağlama, ben ağlarım senin yerine", diyen şarkı fabrikatörleri! İlk stajlarını sokaktaki hayvanlar üzerinde yapan geleceğimizin kahramanları, yarınlarımızın habercileri! Ey toplum mühendisleri, sistem mimarları! Ve ey bütün öğretmenler! Şunları da kulak ardı etmeyiniz:

Birincisi: kediler, sokak kedisi veya ev kedisi olmak üzere iki sınıfa ayrılmazlar; ev kedisi olarak veya sokak kedisi olarak doğmazlar; sokaklarda veya evlerde doğarlar ama sonradan ev veya sokak kedisi olurlar.

İkincisi: Bebekler de doğarken katil olarak doğmazlar; yetişme ve yetiştirme şekline göre sonradan olurlar. Merhametle ve merhametli yetiştirilmezlerse hem anne baba için, hem akrabalar için, hem çevre için, hem devlet için, hem millet için, hem her rejim için, hatta bütün bürokratik oligarşiler için, hatta her çeşit komitacılar için bile tehlikeli olurlar. Hem de kedi ve köpeklerin hiç olmadıkları kadar...

Üçüncüsü: Köpekler ve kediler de can sahipleridirler. İki gözleri, iki kulakları, ağız ve burunları, mideleri vardır. Çok güzel gözleri vardır. Görürler, koklarlar, duyarlar, hissederler, anlarlar... Ruhları yoktur ama yürekleri vardır. İnsanın düşmanları değildirler. Hatta çoğu yakından daha dostturlar. Canları yandığında bağırmayı, yalvarmayı bilirler; sevgilerini belli etmeği, kızgınlıklarını belli etmeği bilirler. Ama onların dilini öğrenmek çocuklukta başlar. Hiçbir kedi ya da köpek insan kadar tehlikeli değildir. Hatta aslan bile en fazla insanı parçalar; ama insan insanın hem ruhunu, hem kalbini, hem kendini öldürür, sevgisini yok eder, beynini karartır, ayaklı ceset yapabilir...

Dördüncüsü: Daniel Picouly'nin dediği " Fikirler çocuklar gibidirler; onlara sahip olmak yetmez, onları yetiştirmek gerekir" sözünü doğumdan hemen sonra anne-babaya bebekle beraber vermek gerektiği gibi fikirleri bir birini boğmak için dizayn etmemelidir. "Çocuğuna sahip çıkamayan millet kediye köpeğe mi sahip çıkacak?" sorusuna, " Kediye köpeğe sahip çıkamayan bir millet kendi çocuğuna hiç sahip çıkamaz" şeklinde cevaplamalı ve bunun niçinlerini iyi tahlil etmelidir.

Beşincisi: Benjamin Disraeli'nin " Bir ülkenin kaderi halkının eğitimine bağlıdır" sözünü, bir Hint atasözü olan " Senin ipin kısaysa, derin diye kuyuya kızma!" sözünü ;

Altıncısı: André Malraux'nun " kültür miras kalmaz, kazanılır" sözünü , Arnold J.Toynbee'nin " Medeniyetler katledilmez, ancak, intihar ederler" gibi sözleri de senaristlere, reklamcılara, dizayncılara, bulutlar üzerlerine düşmesin diye gökyüzüne kalın kalaslar dikmeye uğraşanlara, doğuştan gelen ve sonradan olan farklılıkları kabullenmek istemeyenlere, gözleri kapalı olup ta dünyayı karanlık zannedenlere, kendi bacağını vuranlara, önce neyin korunmasını bilmeyenlere hatırlatmak gereklidir.



* * *



Büyükler için, yetişkinler için bir not daha var yüzlerce yıl önce yazılmış: anne leyleğin sözü... Hani bir evin kiremitli çatısına yuva kurmuş anne leylek yavrularına yiyecek getirmeğe gittiğinde, mahallenin çocukları bu yuvadaki yavru leyleklere taş atarlarmış... Onlar da annelerine bu çocukları şikayet ederlermiş. Anne leylek de " ... sabır yavrularım, sabır...onların hepsi kötü çocuklar değildir... biz yakında bol güneşli, sıcak iklimlere gittiğimizde o acımasız çocuklar üşüyecekler, sizler üşümeyeceksiniz...." demiş. Ama bir yavru leylek : " bütün ceza bu mu? Başka ceza vermeyecek miyiz onlara? " diye sormuş. Anne leylek de, onlara unutamayacakları bir ders vereceklerini söylermiş.

- anneciğim, nedir bu ders? , diye sormuşlar..

Anne leylek şöyle demiş:

- Leyleklerin çocuklara kardeş getirdikleri gölü göstereceğim size. Oradan çocuklara birer kardeş alıp döneceğiz. Ama kötü niyetli çocuklara kardeş getirmeyeceğiz. Onlar da buna üzülecekler ve böylece cezalarını almış olacaklar...., demiş.

Danimarkalı yazar Hans Christian Andersen'den kısa bir masal özetiydi bu ...

Kedi köpek boğazlayan çocuklarını leyleğin getirmediğini bilen, bu zokayı yutmayan, bu akıl dışı yalana şeyiyle gülen büyükler için...

Dr. Faruk Turan

1 comment:

Anonymous said...

If Istanbul council had any brains they would take these sick people to court and with the fine money they'd recieve support an education program for the general public. But alas no brains!