Wednesday, August 27, 2008

SARIYER'DE KÖPEK KALMADI-NO DOGS LEFT IN SARIYER




Sariyer Belediye Başkanı Yusuf Tülün’ün talimatıyla, veteriner işlerinden sorumlu Meral Başaran’ın komutasında yürütülen köpek imha çalışmalarında ilk etap tamamlanmış ve Sarıyer ilçesinde neredeyse köpek kalmamıştır. Armutlu, Emirgan, Istinye, Büyükdere... tüm mahallelerdeki, sahipli, sahipsiz, küpeli, küpesiz, mahallelinin baktığı bütün köpekler belediye ekipleri tarafından, yer yer itirazlarla karşılaşıldığında zor kullanılarak toplanıp uzak ormanlara atılmak suretiyle itlaf edilmiştir.

Meral Başaran ve ekibinin ilçeyi hayvanlardan arındırdık diye övündüğünü duyuyoruz.

Şunu bilmeliler ki, köpeklerden arındırdıklarını sandıkları sokaklar bir süre sonra doğurgan köpeklerle yeniden dolacaktır. 5199 Sayılı Hayvan Koruma Kanununun kısırlaştırılan köpeklerin alındıkları yere bırakılmasını emretmesinin nedeni, çözümün, ancak tüm sokakların kısır hayvanlar tarafından koruduğunda mümkün olacağı içindir. Ama bu uzun vadeli çözüm projesi ne belediye başkanı ne de sorumlu ekibin işine gelmemektedir. Onlar, kanuna rağmen, ihale şirketleri eliyle, katliam yapmayı ve yerel seçimlere sorunu çözmüş gibi yaparak girmeyi tercih etmişlerdir.

Ama Sarıyer halkı köpeksiz sokakların ardındaki katliamın farkındadır. Bu kanlı icraata onay vermeyecektir.

NO DOGS LEFT IN SARIYER

The first round of dog eradication project started with the directive of Sariyer mayor Yusuf Tulun and executed under the command of Meral Basaran has been completed in Sariyer. There has been nearly no dogs left in the region. The teams have collected all dogs, regardless of the fact that some have owners, some are already neutered and looked after by the community. Now there are nearly no dogs left in Armutlu, Emirgan, Istinye, Buyukdere… nearly all the villages. The dogs that are collected are dumped in forests far away from the region.

We are hearing that Meral Basaran and his team are proud that they have cleaned the region of dogs.

They should know that soon the streets they have emptied will be occupied by fertile new comers. The reason why the Animal Protection Law No. 5199 orders the neutered dogs to be returned back to where they are taken is because a solution is only possible if and only if the streets are protected by neutered dogs from the entrance of fertile new comers. But they are not concerned about any long term solution. They prefer to go against the law, do this massacre though a contractor firm and go to local elections pretending they have solved the problem.

But inhabitants of Sariyer are aware of the massacre behind the empty streets. At the elections, they will show that they don't give approval to this bloody execution.



Thursday, August 14, 2008

MARCUS

Marcus- Markus, one of countless Turkish dogs abandoned in the woods to starve to death.
Marcus- ormanda açlıktan ölüme terkedilen sayısız Türk köpeklerinden sadece birisi



Asağıdaki yazı, Istanbul'da hayvanların maruz kaldığı şiddetle ilgili inceleme yapmak üzere gelen PETA Almanya temsilcisi Magda tarafından PETA bloguna yazılmıştır. Yazının Ingilizce aslı http://blog.helpinganimals.com/ adresinden okunabilir.

The following article was written by Magda from PETA Germany who visited Istanbul to make an investigation about the terror animals are subject to in Turkey. The original article is in http://blog.helpinganimals.com/

MARCUS


PETA Almanya’nın Türkiye sokak hayvanı kampanyası için Istanbul’a yaptığım geziyi düşündüğümde ilk aklıma gelen küçük yavru Markus oluyor. Ona bu ismi Istanbul’daki aktivistler erkek arkadasimin isminden esinlenerek verdiler.
Markus’u Beykoz hayvan barınağına giderken yolda bulduk. Beykoz Barınağını, oradaki terkedilmiş, travma geçirmiş ve aç köpeklerle ilgili korkunç hikayeleri haftalardır bize ulaştığı için biliyorduk.
Küçük yavru Marcus dört aylık kadardı. Orman yolunun üzerinde, medeniyetten çok uzak bir mevkide şaşkınlık içinde dolanıyordu. Büyük bir ihtimalle o, Beykoz ormanlarına atılan yüzlerce köpekten sadece bir tanesiydi. Türk yetkililer, köpek sayısının yüksek oluşunun yarattığı bariz ve yagın problemle mücadele etmek için bu insanlık dışı ve kesinlikle hicbir sonuç getirmeyecek yöntemi seçmişler. Bu hayvanlar hayvan koruma aktivistleri tarafından bulunmazlarsa açlıktan ölüyorlar.


Bu ürkek yavru köpeğe bakmak için arabamızı durdurduk. Markus bir köşeye saklanarak kendisini görünmez kılmaya çalıştı. Yıllardır hayvanlar için mücadele eden ve Beykoz ormanlarına her gün atılan yüzlerce terkedilmiş köpeğe bakan bir aktivist olan Yasemin Baban, onu kucağına aldığında ne kadar bitkin ve zayif olduğunu gördü ve hemen arabaya götürdü. Marcus’un neredeyse vücudunda hiç tüy yoktu ve çelimsiz vücudu yaralarla kaplıydı. Bu görüntü ilerlemis derecede uyuz olduğunun göstergesiydi. Marcus ilk başta arabanın arkasından kaçmaya çalıştı. Endişeliydi. Sonra arabanın bagaşında, yolda rastlanilması muhtemel herhangi bir aç köpek için stoklanmış mamayı görünce fikrini değiştirdi ve küçük patileriyle mümkün olduğü kadar çok mamayı kavramaya çalıştı.

Beykoz Barınağındaki insanlık dışı koşulları görüntülemeğe çalışırken Marcus SHKD adlı hayvan korumacı aktivist grubunun barinağına götürüldü. Bu aktivistler, yıllardır, Robert Smith’in başkanlığında Istanbul’un evsiz köpekleri için mücadele ediyorlar. Çalışmaları, mümkün olduğu kadar çok hayvanı - sokak hayvanı nufusunu azaltmak için tek uzun vadeli ve insani çözüm olan- kısırlaştırmayı hedefliyor. Bu grubun çalışması ve “orman barınağı” aklımda hep bir umut kıvılcımı olarak kalacak.

Yirmidört saat sonra bu barınakta misafirdim. Gelir gelmez, benim küçük öksüzümün güzel ve gölgelik bir alanda, diğer iki kurtarılmış yavruyla birlikte kaldığını gördüm. Onun moralini duzeltmek için ellerimi çırpıp sevgi sözcükleri söylemeyi denedim. Bana kuyruğunu mahcup bir biçimde sallayarak cevap verdi. Yaşadığı bunca şeyden sonra bakışları hala donuktu. Hayatı boyunca bu travmanın etkisini atlatamayacağını düşünerek endişelenmeye başlamıştım ki gözlerinde bir umut ışığı farkettim.
Markus’u SHKD barinağını birakıp eve dönerken üzgün ve hüzünlüydüm. Istanbul’da gördüğüm, köpeklerin yaşamalarına değer tek yer orasıydı. Sokaklarda ve ormanda gördüğüm, hayvan koruma aktivistleri tarafından kurtarılma şansı olmayan onca köpeğe ne olacaktı? Devletin hayvan barınaklarında korkunç koşullarda kalan bunca köpeğe ne olacaktı? Marcus ne olacaktı? Iyileşecek miydi?

Şimdi yeniden Almanya’dayim. Hala Istanbul’da gördüklerimle başetmeye çalışıyorum. Emziremedikleri için yavruları ölen anne köpekler, barınaklarda gördüğüm ve bana boş gözlerle bakan yaşamaktan vazgeçmiş depresif köpekler, ormana atılmış yüzlerce hasta, yaralı, sakat, aç köpek. En çok da, 8 Ağustos Cuma günü hastalığı kurtarıldığı güne kadar çok ilerlemiş olduğu için SHKD barınağında ölen benim Markus’unu düşünüyorum.

Türkiye’deki sokak hayvanlarına yardım etmek istiyorsanız lütfen bulunduğunuz ülkedeki Türkiye konsolosluğunu arayın ve bu konuyla ilgili duygularınızı onlara iletin.

Thursday, August 7, 2008

KÖPEKLER NEREYE GİTTİ? WHERE HAVE ALL THE DOGS GONE?







Bunlar, Beykoz Barınağının ormanlık alanının önceki ve bugünki fotografları. Orada yaşayan 500 köpek artık yok. Kimbilir hangi ormana atılıp hunharca öldürüldüler. Belediye bu konudaki şikayet dilekçelerine, “Köpeklerin hepsi orada” diye cevap veriyor. Hesap soran insanlarla utanmazca dalga geçiyorlar.

Muharrem Ergül ! Bu köpekleri nereye attınız? Onları hangi uzak ormanlarda katlettiniz?
Dohayko yöneticileri ! Sebep olduklarınızla gurur duyuyor musunuz?



WHERE HAVE ALL THE DOGS GONE ?


These are the photos of Beykoz forest shelter before and after the Beykoz Municipality prohibited volunteers’ entrance and control of the shelter. The 500 dogs living in the forest part are not there any more. They have been dumped and killed ruthlessly at a far away forest. The municipality is answering the complaints and questions about what is going on in a frivolous manner saying: “All the 2000 dogs are there.” They are making fun of people who want to be informed about what is going on.

Muharrem Ergül! Where have you dumped these dogs? In which far away forest have you murdered them?

Dohayko people ! Are you proud of what you have caused?



Sunday, August 3, 2008

BEYKOZ'DA KATLIAM DEVAM EDIYOR- MASSACRE IN BEYKOZ CONTINUES




Hatırlarsınız. iki ay once Beykoz Belediye Başkanı Muharrem Ergül’ün kararı ile gönüllülerin Beykoz Barınağına girişi yasaklanmıştı. Gerekçe olarak gönüllülerin hayvanları Avrupa’ya sattıklarına dair saçma sapan bir iddia öne sürmüştü. Iddiayi dayandırdığı kaynak ise Dohayko’dan gelen ihbar mektuplarıydı.

O gün barınak ve yanındaki ormanlık alanda 2000 köpek vardı. Bugun barınak ve çevresinde sadece 400 köpek kaldı. Barınak inanılmaz bir izbeye dönüşmüş. Hayvanlara ekmek ve sudan oluşan bir bulamaç veriliyor. Afet ekmeği ambalajlarına bayatlamayı önlemek için koyulan ve zehir içeren poşetleri ayıklamaya bile tenezzül edilmeden.

1600 köpek nerede? Önce ormana atılıyor sonra itlaf ekiplerince zehirleniyorlar. Beykoz ormanlarına yolunuz düşerse onları otoyolda şaşkın bir şekilde sağa sola koşarken göreceksiniz. Yavrular, uyuzlar, yaşlı köpekler...

Yukarıdaki belge Beykoz Belediyesinin kanlı icraatının delilidir.

Fotoğraftaki köpek 31/7/2008 günü Beykoz Riva yolu üzerinde Bozhane mevkiinde bulundu. Barınak köpeklerinden biri olduğu gönüllüler tarafından teşhis edildi. Başından ve vücudundan silahla vurulduktan sonra ormandaki yabani hayvanlar, ya da diğer aç köpekler tarafından parçalanmış.

Beykoz’da itlaf devam ediyor. Herkesin gözü önünde.

Lutfen bu katliama seyirci kalmayın.
Muharrem Ergul +90 533 / 664 70 58, e- mail: mergul@beykoz.bel.tr

MASSACRE IN BEYKOZ CONTINUES

You will remember that the Beykoz Mayor Muharrem Ergul had forbidden entrance of volunteers to the Beykoz shelter. The excuse they have given for this was the utterly nonsense lie about the volunteers selling dogs to Europe. The evidence for this accusation was a letter of denunciation sent by Dohayko, a so called animal protection organization.
On that date, there were 2000 dogs living in the shelter and in the forest area behind the shelter. Now there are only 400 dogs in the shelter trying to live in horrible conditions. The forest area is emptied. The shelter has turned out to be a filthy death camp. Animals are fed by bread and water. They don’t even bother to pick up the poisonous bags put in the bread packages to prevent rotting.
Where have the 1600 dogs gone? They are first dumped in forests and then poisoned or shot by gun. If you go to the forests around Beykoz you will see them running around in anguish trying to find their way to a place where they can find food. Puppies, those with mange, old ones that can hardly walk…

The document above is the evidence of Beykoz Municipality’s bloody execution. On it writes” itlaf ekibi” which means: “killing team”.

The dog in the picture above was found in Bozhane district on the road to Riva from Beykoz. The volunteers recognized that it was one of the dogs from the shelter. It was shot from head and body several times and later eaten by wild animals in the forest, or maybe by other hungry dogs.

Massacre in Beykoz is continuing in front of the eyes of everybody.

Please don’t turn your back on this cruelty.

Call Muharrem Ergul on 90 533 / 664 70 58 or e- mail: mergul@beykoz.bel.tr


Friday, July 25, 2008

ZEYTINBURNU BARINAGI-SHELTER- YENI GORUNTULER- NEW PICTURES










Zeytinburnu ölüm kampını işleten şirket: Anadolu Ilaç Gıda ltd. Sti. Bu şirket, 2006 yılında IBB Kocataş rehabilitasyon merkezinde faaliyet gösterirken, EHD’nin Istanbul Idare Mahkemesinde yürütmeyi durdurma talebiyle açtığı dava üzerine ihalesi iptal edilmişti. Bu kez Zeytinburnu Belediyesinin taşeron firması olarak katliama devam ediyor. Burası köpeklerin sokaktan toplandıktan sonra beceriksiz veterinerler tarafından kısırlaştırılmayı bekledikleri yer. Burada ne kadar kaldıkları toplanan köpek sayısına bağlı. Daha sonra uzak ormanlarda açlık ve susuzluktan ölüme terkediliyorlar. Bu arada belediyeden Anadolu Ilaç’a hakedişler ödeniyor, paralar cep değiştiriyor.

Istanbul halkı ödediği vergilerle yapılan bu katliama itiraz etmenin demokratik hakkı olduğununun birgün farkına varacaktır.



The subcontractor firm responsible for this cruelty is Anadolu Ilaç Gida which doesn’t have any clean record at all. This firms contract was cancelled as it worked for metropolitan municipality in 2006 as a result of the court case opened by EHD to stop its murderous executions. Now it is working as the contractor of Zeytinburnu Municipality. The pictures show the place where dogs wait to be neutered by inexperienced vets. Length of their stay in these terrible conditions depend on the number of new dogs that arrive. As it happens in most municipality shelters, they are later damped in forests to die there from hunger and thirst. For this criminal execution, Anadolu Ilaç is paid its success fees by the municipality.

Inhabitants of Istanbul will one day realize that it is their democratic right to object to this massacre financed by the taxes they pay.





Thursday, July 24, 2008

ZEYTINBURNU BARINAĞI- ZEYTINBURNU MUNICIPALITY SHELTER






Iste belediye barinaklarindan bir örnek: Istanbul, Zeytinburnu Barinagi. Yakaladiklari köpeklere nasıl baktıkları ortada. Hayvan Hakları Yasasını ciddiye alan yok. Yasanın uygulamayı denetleme görevini verdiği Cevre Bakanlığından, Il Çevre Müdürlüğünden ses yok.

Fotograflar herseyi anlatıyor.
ZEYTINBURNU MUNICIPALITY SHELTER

This is an example of what municipality shelters look like: Zeytinburnu Shelter. This is how they take care of the dogs they catch. Nobody takes the animal protection law seriously. The Ministry of Environment which is supposed to control the operation is silent.

The pictures tell everything.



SERİ KATİLLER KARTAL AYDOST'DA- SERIAL KILLERS AT KARTAL AYDOST




Ölüm timleri yine iş başındaydı. 23 Temmuz 2008 gece yarısı, Kartal Belediyesi’nin seri katilleri Aydost piknik alanındaki köpekleri zehirledi. Ertesi gün sabah 06:00 itibariyle zehirlenerek ölen köpeklerin sayısı 10'du. Bunlar sadece bulunabilenler. Herkes yataklarında huzur içinde uyurken onlar iç organları yavaş yavaş parçalanarak ve kan kusarak öldüler.

Istanbul 2010’da Avrupa’nın kültür başkenti olmaya hazırlanıyor.



SERIAL KILLERS AT KARTAL AYDOST

Death teams were on duty yesterday, July 23, 2008. Kartal Municipality serial killers poisoned dogs at Aydost picnic area. The number of dogs found killed had reached 10 by this morning, July 24, 2008. These are the ones that could be found. They died in pain, vomiting blood as their organs were broken down to pieces, as the city was sleeping in peace.

Istanbul is preparing to be the cultural capital of Europe in 2010.


Tuesday, July 22, 2008

BEYKOZ BELEDİYESİ ÇALIŞIYOR- BEYKOZ MUNICIPALITY ON DUTY






6 Mayıs, 2008 Ali Bahadır/ Beykoz: 10 köpek ve 2 kedi zehirlendi.
15 Mayıs 2008 Polonezköy/ Beykoz: 15 köpek orman bekçileri tarafından silahla vuruldu.
25 Haziran, 2008 Soğuksu/ Beykoz: 5 köpek zehirlendi
9 Temmuz, 2008 Riva / Beykoz: 30 köpek zehirlenerek ya da vurularak öldürüldü
12 Temmuz, 2008 Akbaba/ Beykoz: 10 köpek zehirlendi.
16 Temmuz, 2008 Paşabahçe / Beykoz: bir köpek zehirlendi.
17 Temmuz, 2008: Anadolu Kavağı / Beykoz: Bir köpek zehirlendi.
18 Temmuz, 2008: Bozhane /Beykoz: 3 köpek zehirlendi.

Beykoz Belediyesi, gönüllülerin barınağa girişini engelledikten sonra kanlı icraatını hızlandırdı. Barınaktaki 2000 köpeğin çoğu artık orada değil. Aralarında yavrular, sakatlar, hastalar hepsini, ya ucra alanlara attılar ya da öldüdrdüler. Barınakta kısırlaştırma yapılmıyor. Beykoz bölgesinde her gün ayrı bir beldeden itlaf haberleri geliyor.

Istanbul 2010’da Avrupa’nın kültür başkenti olmaya utanç verici bir iki yüzlülükle hazırlanıyor. Kanlı kültür başkenti... Uzerindeki kan ve dışkı kokusunu sahte bir parfumle örtmeye çalıştıkça daha da tiksindirici bir leş kokusu yayılıyor etrafa.


Beykoz'da olup bitenlerle ilgili daha ayrıntılı bilgi için http://www.beykozkillers.wordpress.com/ adresini ziyaret edebilirsiniz.


BEYKOZ MUNICIPALITY ON DUTY


May 6, 2008, Ali Bahadır/ Beykoz: 10 dogs ve 2 cats poisoned.
May 15, 2008, Polonezköy/ Beykoz: 15 dogs shot by forest guards.
June 25, 2008, Soğuksu/ Beykoz: 5 dogs poisoned.
July 9, 2008, Riva / Beykoz: 30 dogs killed by poisoning or shot.
July 12, 2008, Akbaba/ Beykoz: 10 dogs poisoned.
July 16, 2008, Paşabahçe / Beykoz: one dog poisoned.
July 17, 2008, Anadolu Kavağı / Beykoz: One dog poisoned.
July 18, 2008, Bozhane /Beykoz: Three dogs poisoned.

Beykoz municipality has accelerated its bloody execution after banning the volunteers to enter the shelter. Most of the 2000 dogs that used to be at the shelter are not there any more. They have either killed or dumped them, including puppies, the sick and handicapped ones. Neutering is not done in the shelter any more. News of poisoning are reported from different villages in the region every day.

Istanbul is preparing to be the cultural capital of Europe in 2010 in a shamefully hypocratical style. Bloody capital of culture… Even a more disgusting stench fills the atmosphere as it tries to conceal the stink of blood and feces by a fake perfume.


For detailed information about what is going on in Beykoz, please visit http://www.beykozkillers.wordpress.com/








Friday, June 20, 2008

RSPCA'DEN CEVAP




Yıllardır, Türkiye’deki hayvan koruma mücadelesini bölmek ve güçsüz düşürmek için akıl almaz oyunlar oynandı. Bunlardan en kalıcı ve tahrip edici olanı, ultra milliyetçi refleksleri de kullandığı için olsa gerek, yurt dışında sahiplendirme ile ilgili olarak üretilen komplo teorileri oldu.

Yukarıda, dünyanın en büyük hayvan koruma organizasyonlarından biri olan RSPCA International’ın direktörü David Bowles’un bu konudaki görüşünü yayınlıyoruz.



LETTER FROM RSPCA


Incredible games have been played for years to weaken and divide the struggle for animal rights in Turkey. The conspiracy theories made up about rehoming abroad were the most damaging of all of these, most probably because they also provoked the ultra nationalistic prejudices.

Above is the letter about this subject from Mr. David Bowles, the director of RSPCA International, one of the biggest animal protection organizations of the world.
Mektubun Türkçesi:
19 Haziran, 2008



Hayvanların yurt dışında sahiplendirilmesi konusu, sokak hayvanı sorununa çözüm getirmesi ve içerdiği riskler bağlamında tartışılmaktadır. RSPCA’nin çalıştığı 30’u aşkın Avrupa ülkesinin birçoğunda, köpek nüfüsunun sahiplenme kapasitesinden çok yüksek olması deneniyle, sokak hayvanı sorunu yaşanmaktadır. Tabii ki, bütün köpeklerin kendi ülkelerinde sahiplendirilebilmeleri tercih edilir. Günümüzde birçok ülkede bu mümkün değildir. Bu nedenle birçok organizasyon, köpekleri Turkiye, Ispanya ve Yunanistan’dan Hollanda gibi ülkelere göndererek sahiplendirmek için güzel bir sistem kurmuştur. Köpeklerin çok fazla olduğu ülkelerden çok az olduğu ülkelere gönderildiği bu sistem iyi çalışmaktadır. Başta sahiplendirilen köpekler olmak üzere herkes mutludur.

Bu ulaşım çok iyi denetlenmektedir. Avrupa yasaları sahiplendirilen köpeklerin kayıt altına alınmasını ve iyi kosullarda seyahat etmelerini kontrol etmektedir. Birçok hava yolu bu seyahati yaptirmaktan memnundur. Bu ülkelerdeki hayvan korumacı gruplar köpeklerin biran önce yeni evlerine varmalarına özen gösterdiği gibi, sahiplendirme sonrasında da köpeğin uyum gösterip göstermediğini yakından izlemektedirler.

Sokak köpeklerinin diğer ülkelerdeki laboratuvarlara gönderildiğine dair dedikodular RSPCA’nın da kulağına gelmiştir. Sokak hayvanlarının laboratuvarlarda kullanılması illegal olduğu gibi pratik olarak da mümkün değildir. Laboratuvarların sağlıklı köpeklere ihtiyaçları vardır ve bu nedenle kendi köpeklerini kendileri üretmektedirler. Başka ülkelerden gelecek köpeklere ne ihtiyaçları vardır ne de bunu isterler. Ne yazık ki kulaktan kulağa yayılan bu dedikodu birçok hayvanın başka bir ülkede güzel bir hayata kavuşmasını engellemiştir. Hangisini tercih ederdiniz: bir Turk köpeğinin Hollanda’da sevgi dolu bir evde daha iyi bir hayat yaşamasını mı, yoksa iyi bir eve kavuşma ihtimalinin çok düşük olduğu Türkiye’de kalmasını mı?




David Bowles

RSPCA
Uluslararası Ilişkiler Direktörü

Thursday, May 29, 2008

TOPLU MEZARLAR- BU SEFER ANTALYA



Katliam devam ediyor.

Dün Istanbul Beykoz, Sarıyer, Ankara Mamak bugün Antalya Varsak. 5.500 köpeğin gömülü olduğu toplu mezar bulundu.

Sahipli, sahipsiz buldukları tüm köpekleri toplayıp öldürüyorlar. Insanlar görmezlikten geliyor. “Mahallemizde, köpekler var. Bunu buradan alın.” diye belediyeleri aramaya devam ediyorlar. Alınan köpeğin akıbetinin ne olduğunu bilmek istemiyorlar. Belediyeler sürekli inkar ediyor: “Biz kısırlaştırıp yerine bıraktık, diğer belediyeler toplayıp öldürmüştür.” “Hayvanseverler” birbirlerini karalamakla meşgul. Yabancılar bizden çok tepki gösteriyorlar. Türkiye’yi küçük düşürdükleri için öfkeleniyoruz.

Hunharca öldürülüyorlar. Kimsenin umurunda değil. Görmezlikten geliyoruz. Kimse bilmesin istiyoruz.

Onlar sessizce ve yalnız başına ölüyorlar. Hepimiz suçluyuz.


MASS GRAVES- THIS TIME ANTALYA VARSAK

Massacre continues.

Yesterday, Istanbul Beykoz, Sarıyer, Ankara Mamak, today Antalya Varsak… The mass graves of 5,500 dogs were found.

They are killing all dogs they find, including those that have owners. People try to ignore. They still call the municipality asking for the dog in their street to be taken. Where? They don’t want to think about that. Municipalities constantly deny what they are doing. Their common reply is, “We neutered and put them back. The other municipalities collect and kill.” “Animal lovers” continue fighting each other. Foreigners react more than we do. We get angry because they are insulting Turkish people.

They are murdered, cruelly. Nobody cares. We try to ignore. We want nobody to know about it.

They are dieing silently and lonely. We are all guilty.


Thursday, May 22, 2008

PETA'NIN BERLİN TÜRK KONSOLOSLUĞU ÖNÜNDEKİ PROTESTO GÖSTERİSİ






1.8 milyon üyesi ve destekleyicisi ile dünyanın en büyük hayvan hakları örgütü olan PETA, 22 Mayıs, 2008'de, Berlin Türkiye Konsolosluğu önünde, uluslararası basının da izlediği bir protesto eylemi yaparak, Türkiye’de hayvanlara yönelik şiddeti protesto etti. Gösteride, PETA Almanya üyeleri Türkiye’de sokak hayvanlarına uygulanan insanlık dışı ve şiddet içeren uygulamalara derhal son verilmesini isteyen sloganlar attılar. Aynı örgüt 30 Nisan, 2008’de de Stuttgart’da benzer bir protesto eylemi yapmıştı.

Türkiye Cumhuriyeti dünyanın en uygar hayvan hakları yasalarından birini cıkartmayı başarmıştır. Yasanın sokak hayvanlarının kısırlaştırıldıktan sonra alındıkları yere bırakılmalarını açıkça belirtmesine rağmen, belediyeler topladıkları hayvanları kısırlaştırdıktan sonra hiçbir yaşam şanslarının olmadığı ormanlara atmakta ya da zehirlemektedirler. Belediye barınakları hala ölüm kamplarından farksızdır.

Dünyanın gözü üzerimizdedir. belediyelerin hayvanlara reva gördüğü eziyetin yarattığı olumuz imaj, Türkiye Cumhuriyetinin milyonlarca dolar harcayarak yaptığı tanıtımın etkisini yok etmektedir.

Iletişimin bu kadar etkin olduğu bir çağda kimsenin gerçeği gizleme ya da inkar etme şansı yoktur. Kimsenin, yabancılar bizim işimize karışamaz demeye de hakkı yoktur. Hayvan hakları ihlalleri de insan hakları ihlalleri gibi dünya kamu oyunu ilgilendiren konulardır. Türkiye Cumhuriyeti sokak hayvanı sorununu uygar yöntemlerle çözebildiğini bütün dünyaya göstermek zorundadır.

PETA'S PROTEST IN FRONT OF TURKISH EMBASSY IN BERLIN




PETA which is the largest animal rights organization in the world with its 1.8 million members and supporters, held a demonstration in front of the Turkish Embassy in Berlin, on May 22, 2008, protesting the cruelty towards animals in Turkey. Member of PETA Germany, with their bodies painted in the colors of Turkish flag, shouted slogans demanding an end to the inhumane and violent methods of culling stray dogs. The same organization had done another demonstration in Stuttgart on April 30, 2008.

In spite of the fact that Turkish Republic has passed one of the most civilized animal protection laws which clearly states that animals should be neutered and released where they are taken from, municipalities continue to poison dogs or dump dogs in forests where they die of hunger and municipality shelters are like death camps.

The negative image created by how municipalities treat animals is erasing the effect of PR campaigns for which Turkish Government spends millions of dollars.

In this era of communication, nobody can conceal or deny the truth. Nobody has the right to say the world can not interfere with what we are doing. It is legitimate for the citizens of the world to interfere with violations of animal rights as well as human rights no mater where it takes place. Turkey has to show that it can solve the stray dog problem in a civilized way.





Tuesday, May 13, 2008

FORMULA 1 YARIŞLARINDA SKANDAL!

FORMULA I YARIŞLARINDA SKANDAL





Bu utanç verici görüntüler, Istanbul’daki hemen hemen bütün belediyelerin, inanılmaz bir vurdumduymazlıkla, topladıkları hayvanları şehir dışına, ormanlık alanlara atmaya devam etmelerinin sonucudur.

Hayvan Hakları Yasası, sokak hayvanlarının kısırlaştırıldıktan sonra alındıkları yere, yani kendi alanlarına geri bırakılmalarını emreder. Belediyeler bu hükmü göz göre göre ihlal etmekte, hayvanları toplu halde şehir dışına, insan yerleşiminin olmadığı alanlara atmaktadırlar. Formula I’de piste firlayan köpekler işte bunlardır: Kimbilir hangi sokaktan alınmış, şehir dışına atılmış, panik halinde kendi alanını arayan hayvanlar.

Köpeklerin doğal alanı şehir dışındaki boş araziler, Formula 1 pisti ya da ormanlar değildir. Köpekler evcil hayvanlardır. Içgüdüsel olarak, insana yakın yaşamak isterler. Onların yeri şehir dışı değil, şehrin sokaklarıdır.

Belediyeler bu gerçeği anlayana ve kalıcı bir çözüm için çalışmaya karar verene kadar, şehrin boşalan alanlarını doğurgan köpekler doldurmaya devam edecek, ne bu zulüm ne de bu rezalet bitmeyecektir.


SCANDAL AT FORMULA 1 PARK

These disgraceful sites are a result of nearly all municipalities in Istanbul, dumping stray dogs out of the city, to areas far away from human habitat.

Turkish Animal Protection Law demands that stray animals are released back to their territory after being neutered. Municipalities are openly violating this law and dumping dogs out of the city. The dogs that jumped to the Formula 1 park are the dogs dumped far away from their territory, trying to go back home in panic.

Neither the F1 Park, nor forests or areas out of the city are the natural territory of dogs. Dogs are domestic animals. They instinctively want to live near humans.

Until the municipalities understand this and mobilize their resources for a permanent solution to the problem, the empty areas in the city will be filled by fertile dogs and this torture and disgrace will continue.

Friday, May 9, 2008

EĞİTİM PROGRAMLARINA DEVAM EDİYORUZ


5 Mayıs, 2008’de, Sultanbeyli Nene Hatun Ilkoğretim Okulundaydık. Öğrenciler, sokak hayvanları ile ilgili farkındalık oluşturmak için hazırladığımız eğitim programını ilgi ile izlediler. Sunumdan sonra Robert Smith’in öncülüğü ve Hollanda’lı hayvan koruma derneği Wereldpootjes.nl’nin sponsorluğu ile bastırdığımız “Sahipsiz Köpekler Eğitim Kitapçığı”nı dağıttık.

Çocukların sokak hayvanları konusundaki duyarlılığı ve sorunun çözümüyle ilgili bilinçleri bizi yine gelecekle ilgili olarak umutlandırdı. Bu cocuklar büyüyüp, toplumda söz sahibi olduklarında, hayvanlara yönelik bugünki insafsız zulmün uygulanmasına izin vermeyecekleri, sorunun insani yollarla çözümlenmesini sağlayacaklarına inanıyoruz.


WE CONTINUE WITH THE EDUCATION PROGRAMMES

We were at Sultanbeyli Nene Hatun Primary School on May 5, 2008. The students attended the education program aiming to raise awareness about stray animals. After the program, we distributed “The Homeless Animals Education Booklet” published with the leadership of Robert Smith and sponsored by Wereldpootjes.nl, animal protection organization from Netherlands.

We were once more encouraged by the children’s sensitivity about stray animals and their consciousness about the humane solution of the problem. We believe that, when they grow up to be adults, they won’t let the current cruelty towards animals to continue and will succeed to solve this problem in a humane way.

Wednesday, April 30, 2008

PETA TÜRKİYE'DEKİ HAYVAN HAKLARI İHLALLERİNİ PROTESTO ETTİ




Dünyanın en büyük ve saygın hayvan koruma örgütlerinden biri olan PETA, Stuttgart’daki Türkiye Konsolosluğunun önünde, Türkiye’de köpeklere uygulanan şiddeti protesto etti.
Göstericilerin elindeki pankartta, “Türkiye, köpekleri öldürmekten vazgeç. Avrupa Birliği sizi izliyor” yazıyordu.

Hayvanların milliyeti yoktur. Global dünyada, hiçbir ulus, bizim köpeklerimize karşı davranışımıza kimse karışamaz diye kendisini savunamaz. Insan hakları gibi hayvan hakları da dünya kamuoyunun ilgi sahasının içindedir ve hayvanlarımıza yönelik kötü muamele konusunda bizi kınamaya hakları vardır.

Dünyadaki en ileri hayvan hakları yasalarından birini çıkarmayı başaran Türkiye Cumhuriyeti, bu yasayı uygulayabildiğini, sokak hayvanı sorununa itlaf dışında medeni bir çözümü de başarabildiğini bütün dünyaya göstermek zorundadır. Ilkel uygulamalarla bizleri bütün dünyaya rezil etmeye kimsenin hakkı yoktur. Ulusal onurumuzla oynayanlar Türkiye'yi kınayanlar değil, ilkel uygulamalarla buna neden olanlardır.

PETA MADE A DEMONSTRATION PROTESTING CRUELTY AGAINST ANIMALS IN TURKEY

One of the worlds most famous and prestigious animal rights organizations, PETA, has made a demonstration across the Turkish consulate in Stuttgart, protesting the cruelty against dogs in Turkey. In the banner they held, it was written, “EU is watching you. Turkey, stop killing dogs.”

Animals have no nationality. In this global world, no nation can defend itself saying that nobody can interfere with how it behaves to its animals. Animal rights as well as human rights are in the sphere of interest of humanity.

Turkish nation which has succeeded to pass one of the most progressive animal rights law, has to prove that she can also implement it by solving the stray dog problem in a civilized and humane way. Nobody has the right to disgrace us in front of the world with the current primitive and cruel practice.






Monday, April 28, 2008

BERRİN OLCAY'IN AÇIKLAMASI

http://www.beykozbarinak.com/2008/04/28/berrin-olcay-in-aciklamasi/


Ömrünü hayvan kurtarmaya adadığına, tanıyan herkesin şahit olduğu Berrin Hanımın anlattıkları, caminanın ve belediyelerin içende bulunduğu ibret verici komployu anlatmaktadır. Berrin Hanımın adını vermekten imtina ettiği derneğin ve başrol oyunucusunun adını biz açıklayalım: Dohayko ve Genel Sekreteri Nesrin Çıtırık. O ve şürekası, yıllardır mücadeleyi bölme ve hedef saptırma misyonunu başarıyla yürütmüşlerdir. Hayvanların katledilmesine karşı mücedele eden dernekleri yurt dışına hayvan kaçırma iftirası ile ekarte etmeye, kamu oyunun dikkatin belediyelerin hayvan itlafından daha ilgi çekici olan “hayvan ticareti” masalına çekmeye çalışmışlar ve ne yazık ki başarmışlardır.

Böylece, hayvan koruma mücadelesinin bölünmesi ve zayıflatılmasından faydalanan belediyelere gün doğmuştur. Beykoz Belediyesi bunun en güncel örneğidir. Beykoz Belediye Başkanı Muharrem Ergül, basın bildirisi ve gazete demeçlerinde de açıkça söylediği gibi, Dohayko’nun ihbarını gerekçe olarak kullanarak, hayvan korumacıları barınaktan uzaklaştırmıştır.

Şimdi, Beykoz Barınağında her gün sayıları eksilen, kimbilir hangi ormana, hangi dağ başına atılarak telef edilen hayvanların, ve doğru dürüst beslenmeyen içerideki tutsak diğerlerinin vebali yalnız belediyenin değil, asılsız iftiralarla itlafa zemin hazırlayan sözde hayvan koruma derneklerinindir.

Dohayko’nun izlediği politikanın üç gerekçesi olabilir. Ya itlafcılar için çalışmak üzere görevlendirilmişlerdir, ya yürüttükleri politikanın nereye varacağını hesaplayamayacak kadar şuursuzdurlar, ya da gözlerini bürüyen kin nedeniyle ne yaptıklarını göremeyecek kadar şaşkındırlar.

Nedeni ne olursa olsun, adları, Türkiye’nin hayvan korumacılık tarihine bir utanç lekesi olarak geçmiştir bile.


BERRIN OLCAY’S DECLARATION

The declaration of Berrin Olcay whose dedication for animal welfare nobody can deny, clearly enlightens the pathetic conspiracy atmosphere consciously created by municipalities and some so called animal welfare organizations. Let us reveal the name of the organization and its general secretary refered to in her letter: Dohayko and Nesrin Citirik. She and her followers have successfully fulfilled the mission of separating and weakening the struggle for animal welfare. They have spent all their time to eliminate the societies’ struggle for animals and have unfortunately succeeded to distract public attention from animal cruelty done by municipalities to the ridiculous lie about “dog trade to laboratories in Europe.”

Municipalities took advantage of the segregated and weak state of the animal protecting societies. Beykoz municipality is a good example for this. As the mayor of Beykoz clearly states in his press release, he used the denunciations of Dohayko as a justification for closing the doors of the shelter to volunteers.

Now, Dohayko and other so called animal protection societies are responsible for the dogs missing every day from the Beykoz shelter by being dumped in far away forests and uninhabited areas to starve to death and for the others kept in the shelter without food and water.

There might be three reasons for Dohayko’s policies. Either they were given this mission by dog killers, or they were not conscious enough to see what these policies would eventually lead to or their limitless hatred has stupefied them as not to be aware of what they were doing. Whatever the reason is, their name has already been written in the history of Turkish animal welfare as traitors.