Friday, July 17, 2009

Irkçılık ve "Hayvan Severlik"- Racism and "Animal Lovers"






Hayvanlar yaşadıkları alanı işaretler ve oraya “yabancı” hayvanın gelmesine izin vermezler. Sınırlar alandaki yiyecek miktarına bağlı olarak geniş veya dar olabilir. Yani, sınır kavramının ardında türünü devam ettirme içgüdüsü yatmaktadır. Yiyecegin doyuracağı kadar nüfus sürü üyesidir, geri kalanı yabancıdır. Yabancıların alana girmeye tesebbüs etmesi halinde kıyasıya bir kavga yasanır, sınırlar canla basla korunur.

Irkcılık da ulus toplumların kurulması öncesindeki kabile toplumlarına özgü benzer bir refleksi anlatır. Sınırların dışındaki herkes yabacıdır ve dolayısıyla düşmandır. Sınırları koruma kutsal bir görevdir.

Günümüzde hayvan sever camiada giderek yükselen yabancı düşmanlığı eğilimi dikkat çekicidir. Yabancıların Türkiye’deki hayvanları korumak için gösterdiği çabalar önyargılı bir şüphe ile karşılanmaktadır. “Bu yabancıların bizim hayvanlarımızla ne işi vardır? Yoksa bunlar misyoner midir? Hayvanlar üzerinden rant mi sağlamaktadırlar? Bizim hayvanlarimizi yurt dışına, laboratuvarlara, kürk fabrikalarina mi satmaktadırlar? Yabacılar ellerini Türk hayvanlarının üzerinden çekmelidir. Türk hayvanları yüce Türk milletine aittir.” Bu ve buna benzer bir sürü itham, iftira ve hamaset.

PETA Almanya, Türkiye’de hayvanlara yönelik şiddete karşı ardı ardına birçok kampanya başlatmış, Türk yetkililere bu zulme bir son vermeleri için çağrı yapmıs ve bunun ardından ırkçı saldırılardan o da payını almıştır.

PETA’nin kampanyaları Türkiye’deki bazı hayvan korumacı gruplar tarafından kınanmaktadır. Slogan yine aynıdır: “PETA kendine baksın. Zaten onlar da otenaziyi savunuyorlar. PETA ulusal gururumuzla oynuyor.”

Bu tavrın anlamı sudur: Biz Turkiye’deki hayvanların hakkını savunuruz. Yabancılar burada olup bitenlere karıstıkları zaman da hep birlikte savunmaya geceriz: “Kim demis hayvanlara kötü muamele ediliyor diye. Yüce Turk milleti hayvanlarını korumaya muktedirdir.”

Bu garip alıngan iki yuzlulugun belki de tarihimizle alakali bircok nedeni vardir. Örneğin üç kitaya hakim bir imparatorluktan ulus devlete dönüsün sancılı travması ile aciklanabilir belki bu ruh hali. Bu farklı bir inceleme gerektiren uzun ve derin bir konudur.

Bizim isaret etmek istedigimiz bu tutumun globallesmenin farkına varmayı reddeden bir zihniyeti yansıtıyor oluşudur. Hukuk ve ahlak normları evrenseldir ve Turkiye de imzaladıgı uluslararası anlasmalarla evrensel hukuk normlarının ulusal kanunların da üstünde gecerliliği olduğunu kabul etmistir. Örneğin, nasıl kadına yönelik şiddetin bir örneği olan “recm”e karşı bütün dünyada kampanya yürütülmesi meşruysa, ya da bütün dünya hayvan koruma örgütlerinin yanı sıra biz de Çin’de kürk yapımı için hayvanların katledilmesini protesto ediyorsak, ya da Gazze’deki insanlık dramına nasıl kayıtsız kalamıyorsak, Türkiye’de hayvanlara yönelik şiddeti de protesto etmek bütün dünyanın hakkıdır.

Türkiye’de hayvanlara yönelik şiddetten rahatsızlık duyuyorsak, bunu bitirmek icin sivil mücadele hakkımızı kullanmalıyız. Şiddetten değil, şiddetin duyulmasından rahatsiz olanlar için de yine siddetin bitirilmesini istemekten baska çare yoktur. Istesek de istemesek de artık kapalı bir topluma sığınma seceneğimiz yoktur. Herhangi bir yerde olanın bütün dünyada bilinirliğini önlemek mümkün değildir. Bilineni ırkci söylemlere yaslanarak reddetmek, ya da “onlar da yapıyorlar” türü mazeretlerin ardına gizlenmek de çağ dışı bir pozisyon almaktır.

Onurlu tavır, Türkiye’de hayvanlara şiddet uygulayan sorumlularla mücadeleyi bizim sürdürmemizdir. Bizi rencide eden, bu durumun bilinmesi degil, bizatihi kendisidir.

Kim ormana terkedilmiş bir köpek için ağlayan birine milliyetini sorabilir ki?


Racism, Xenophobia and “Animal Lovers”


Animals mark their territory and don’t let “strangers” enter the area. The borders of the territory might be wide or narrow depending on the availability of food. The instinct to continue ones species is the motive behind the concept of border. The part of the population that can survive with the available food resource is a part of the community- the clan- the rest is stranger. The moment the strangers attempt to enter the territory they are driven away by fight, borders are protected.

Racism is a reflex that is familiar to human clans before the establishment of national societies. Everybody living out of the borders is a stranger and therefore a potential enemy. It is sacred to protect the borders.

Recently, the xenophobic instincts are noteworthy in the animal lover community in Turkey. The endeavors of foreigners to protect animals in Turkey are reacted with suspicion. “ What have these foreigners to do with our animals? Are they missionaries? Are they after profit from our animals? Are they selling our animals to labs in Europe or to fur factories in China? They should take their hands off our animals. Turkish animals belong to Turkish people.” Such accusations, denunciations, assaults and cheap rhetoric.

Lately, the international animal protection organization PETA Germany has also got its share from these assaults after it organized many campaigns to end cruelty towards animals in Turkey .

PETA’s campaigns for Turkish dogs were protested by some animal protection organizations in Turkey. The slogan is the same: “ PETA should go and mind its own business. They are defending euthanasia anyway. PETA is humiliating our national pride.”

The meaning of this reaction is clear: We can defend the rights of our animals ourselves. When foreigners react to what is happening here, we all unite in defence: “Who said that our animals are treated cruelly? All mighty Turks have the power to take care of their animals.”

Maybe there are reasons in our history for this strange moody hypocritical state of mind. For instance maybe this mental state can be explained by the trauma of transformation from an empire ruling on three continents to a national state. This is another topic that extends beyond the scope of our subject here.

What we want to point to here is that this strange reaction is the reflection of a mentality that rejects to realize globalization. Ethical and juridical norms are international and Turkey has accepted the superiority of international juridical norms by the international agreements it has signed. For instance, as it is legitimate to protest the practice of “recm” as a kind of violence towards women, or to protest murdering of animals for fur making in China or to protest humane tragedy in Gazza,, it is the right of every citizen of the world to protest violence towards animals in Turkey.

If we don’t approve the violence against animals in Turkey we should use our right for civil struggle to end it. Even if it is not the violence but it being known what is making us uncomfortable, still there is no choice but to struggle to stop it. We no more have the chance to hide in a closed society. It is not possible to prevent the world know what is happening in one corner of this world. To deny what is known or to try to hide behind excuses such as
“ they are also doing the same” is childish and unacceptable.

The honorable position is for us to fight to stop cruelty towards animals. It is not the fact that it is known but the fact itself that is humiliating for us.

Who can ask the nationality of a human being who cries for a dying dog dumped in the forest?

No comments: