Wednesday, September 16, 2009

BİRKAÇ İYİ İNSAN- A FEW GOOD PEOPLE







Istanbul’daki sel felaketinden barınaklardaki tutsak köpekler de etkilendi. Ne yazık ki, ilk gün 11 yetişkin ve 25 yavru köpek çamurun içinde boğularak öldü. Ardından, gönüllüler barınağa ulaştılar. Geriye kalan 154 köpeği kurtararak Bakırköy ve Fatih Belediyesi ve SHKD barınaklarına götürdüler. Belediye ekipleri, tüm başvurulara rağmen olay yerine çok geç ulastı. Kurtarma operasyonunu gönüllüler kendi imkanları ile gerçekleştirdiler.

Elli kadar gönüllünün bu zor koşullarda oraya ulaşması ve kendi hayatlarını tehlikeye atarak bu operasyonu gerçekleştirmesi, Türkiye’deki hayvan koruma mücadelesi ile ilgili umut vericiydi. “Bir gün kazanacağiz.”

A FEW GOOD PEOPLE

Dogs captive at shelters were also affected by the flood disaster in Istanbul. Unfortunately, 11 adult dogs and 25 puppies died in flood at Bahcesehir Municipality Shelter the first day of the flood before the volunteers could reach the place. The 154 dogs left were rescued and sent to Bakırkoy and Fatih Municipality shelters and SHKD shelter. The municipality teams arrived late at the place. The rescue operation was performed by volunteers’ own limited resources.

The fact that 50 volunteers reached there in spite of the disaster and risked their own lives to save dogs, brought hopes about the animal protection struggle in Turkey. “We shall overcome one day.”

Thursday, September 3, 2009

PETA'dan Kadir Topbas'a Protesto Eylemi- PETA Protests Kadir Topbas




İki milyonu aşan destekcisiyle dünyanın en büyük hayvan koruma örgütü olan PETA, Türkiye'de hayvanlara yönelik şiddeti Almanya'nın Stutgart kentinde yaptığı bir gösteri ile protesto etti. PETA sözcüsü Magdalena Sherk, geçen hafta kedilerin Fatih Camii'nden toplanarak bilinmeyen bir yere atılmasına da değinerek, Istanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş'a bu insanlık dışı uygulamalara bir son verilmesi için harekete geçmesi çağrısında bulundu. PETA'nin basın bildirisi için yukarıdaki metni tıklayınız.

PETA Protests Kadir Topbas

PETA which is the worlds biggest animal protection organisation with more than two million members, held a demo in Stuttgart, Germany to protest cruelty towards animals in Turkey. PETA spokesman Magdalena Sherk also refered to the recent incident of cats being collected from Fatih Mosque and demanded that Kadir Tobas, the mayor of Istanbul, to get into action without delay to stop this massacre.

Saturday, August 29, 2009

Fatih Camiindeki Kediler-Cats at Fatih Mosque



FATİH CAMİİNDEKİ KEDİLER

Ve onlar kutsal Ramazan ayının altıncı gecesi, oruclarını bozdular, teravih namazlarını kıldılar ve sinsice Fatih Camii’nin avlusuna gittiler. Orada yasayan kedileri çuvalların içine topladılar, kim bilir hangi çöp bidonuna ya da dağ başına attılar. Kedilerin çoğu bebekti, daha yeni gözeri açılmıştı. Hiç merhamet etmediler.

Oysa onlar, “Yeryüzündekilere merhamet ederseniz, göktekiler de size merhamet eder” diyen bir peygamberin ümmetiydiler.

Oysa, müslümanlar her işe “Rahman ve Rahim olan Allahın adıyla” başlarlar. Rahman kelimesinin kökü r-h-m, günlük dilde, esirgeyen, acıyan, şefkat duyan, merhamet eden anlamına gelir. Rahim ise ana karnı demektir ve anne şefkatine ve yaratıcılığa işaret eder. Allah bütün yarattıklarını sonsuz şefkat ve merhametle kucaklar. Varlıklar Allah’ın rahman sıfatıyla yaratılmışlardır. Yaradılışın özünde Allah’ın rahmeti vardır.

Kuran-ı Kerim’de şöyle der:

" Yeryüzünde yürüyen hiçbir hayvan ve iki kanadıyla uçan hibir kuş yoktur ki sizin gibi birer ümmet olmasınlar. " En’am Suresi, Ayet 38


" Göklerde ve yerde bulunanların hepsi, mülkün sahibi, mukaddes, aziz-i hakim olan Allah’ı tesbih etmektedir." Cum’a Suresi, Ayet 1.


Sonra onlar hiçbir sey olmamış gibi evlerine döndüler. Sahur yemeklerini yediler. Sabah namazlarını kıldılar. Kediler atıldıkları çöp bidonlarında can çekişirken, uykuya daldılar.

CATS AT FATIH MOSQUE

They opened their fast, did their “Taraweeh” prayer on the sixth night of Holy Ramadan and sneaked to the garden of Fatih Mosque to collect the cats living there. They put the cats in big sacks and dumped in a garbage barrel or into the wild. Most of them were kittens less than a month old. They had no compassion.

However, they were the followers of the prophet who said “If you have compassion for those on earth, those above will have compassion for you.”

However, Muslims start every act with the “Name of Allah, who is el-Rahman el Rahim.” The epistemological root of the word Rahman, r-h-m, in ordinary language is related to delicasy, pity, benevolance, intimate tenderness. Rahim means mother’s womb and is associated with creation. God embraces all his creation with limitless compassion and tenderness. All those that are created are created with the Rahman name of Allah. There is Rahman in the essence of creation.

In The Holy Kuran it says:

"All the beasts that roam the earth and all the birds that wing their flight are but communities like your own." 6/38

"All that is in the heavens and the earth gives glory to God, the Soverign Lord, the Holy One, the Almighty, the Wise One. " 62/1


And they went home as if nothing had happened. They started the fast for the next day. They did their morning prayer. They slept as the cats in garbage barrels strove in death agony.



Monday, August 10, 2009




Hayvan Hakları Hareketinde Sivil Toplum Örgütleri (NGO) ve GONGO’lar


Sivil Toplum


Sivil toplum örgütleri, bireylerin, devlete karşı özgürlük alanlarını geliştirmek için bir araya gelerek kurdukları organizasyonlardır.

Otokratik toplumlarda devletin egemenlik hakkı kutsallaştırıldığı ya da askeri güce dayandığı için toplum özgür değildir. Bu tür toplumlarda birey yerine teba vardır; devletin hükümranlık alanı kutsal ve sınırsızdır. Dolayısıyla bu tür toplumlarda sivil toplumdan ya da sivil toplum örgütlerinden söz edilemez.


Modern demokratik toplumlarda ise devlet topluma hizmet etmek için vardır. Kamu yöneticisine, Ingilizce’de, “public servant” yani toplumun hizmetkarı denmesi de bundandır. Devletin yetki alanının tanımını demokratik toplum yapar ve kuvvetler ayrılığı ile denetler. Modern hukuk devletinin en ayırıcı özelliği, hizmet ihtiyacının toplum tarafından belirlenmesi, devlet normlarının- yasaların- bu ihtiyaca göre üretilmesi ve normlara devletin de toplumun da uyma yükümlülüğüdür.


Modern toplumlarda faaliyet gösteren sivil toplum örgütlerinin amacı sivil alanın sınırlarını devlete karşı korumak ve genişletmek için mücadele etmektir. Başka bir deyişle, devletin otokratik devlete dönüşme riskine karşı sivil toplum aktif ve tetikte olmalıdır. Modern toplumlarda bireysel alan seçimden seçime oy vermekle sınırlı olmayıp, bizzat yönetime katılmak için örgütlenmeyi de içerecek şekilde geniştir.

Hayvan Koruma Örgütleri

Hayvan koruma örgütlerinin diğer sivil toplum örgütlerinden farkı, bu örgütleri oluşturan bireylerin kendi hakları için değil, farklı bir canlı türü olan hayvanların hakları için biraraya gelmiş olmasıdır. Hayvanlar yaratılış itibariyle haklarını savunmak için gerekli yeteneklerden yoksundurlar. Bu işi onlar adına örgütlenen insanlar yapar. Nihayet hayvanlar da bu toplumun parçasıdırlar, bütün canlılar gibi türlerinin gerektirdiği koşullarda yaşama hakkına sahiptirler. Onların tıpkı bebekler, yaşlılar ve düşkün insanlar gibi, zayıf canlılar olmaları haklarının olmadığı ve korunmayacağı anlamına gelmez. Haklarının korunması için acı çekebiliyor olmaları yeterlidir.

GONGO’lar

Türkiye’de hayvan korumacı örgütlerinin bazılarının kendilerini konumlandırışı ve söylemleri sivil toplum örgütü kavramının bilincinde olmadıklarını göstermektedir. 2004 yılından beri hayvan haklarını düzenleyen Hayvanları Koruma Yasası yürürlüktedir. Buna rağmen, birçok belediye, hala, bu yasanın hükümlerini hiçe sayarak hayvanlara yönelik şiddet uygulamaktadır. Bazı, hayvan korumacı sivil toplum örgütlerinin bu konudaki tavırları, otokratik toplum zihniyetini yansıtır özellikler taşımaktadır. Devlet kurumlarına adeta kutsiyet izafe eden bu anlayışa sahip olanlar, ölüm kampını andıran barınaklar konusunda bile sessiz kalmayı tercih etmekte, itlaf haberlerini görmezlikten gelmekte, hatta bu konuda mücadele edenleri, devleti kötülemekle, vatan hainliğiyle itham edecek kadar ileri gidebilmektedirler. Bunlara sivil toplum örgütü (NGO) yerine devlet tarafından yönlendirilen örgütler (GONGO) denir.

Devlet toplumu oluşturan bireylere hizmet etmek için vardır ve kanunlara uymak zorundadır. Sivil toplum örgütlerinin görevi, devlete karşı teba anlayışıyla itaat etmek değil, kanunlara uyulması için baskı yapmak, bu yönde bilinç oluşturmak, ve devlete karşı sivil hak ve özgürlükler alanının- ki hayvan hakları da bu alana girer- genişletilmesi için mücadele etmektir. Sivil toplum örgütlerinin ve çoğulcu toplumun varlık nedeni budur.




NGO’s and GONGO’s in Animal Protection Movement in Turkey


Civil Society


NGO’s are established to expand the area of freedom of individuals in a society.

In autocratic societies, we can not talk of a free society or free individuals. There are rulers and the ruled and the government is omnipotent. The basis for this unlimited power is either religious references or military force.


In modern societies the government is for serving the people. That is why the e expression “public servant” is used in English. Democratic society defines the limits of the soverignty of the state and controls it through division of power. The main characteristic of a modern legislative state is that the service the society demands from the state is decided on by free vote, the norms-laws- are made accordingly and the society as well as the state are obliged to abide by these norms.


In modern societies, the purpose of NGO’s is to protect and widen the limits of civil society against the state. In other words, civil society should be active and alert about the risk of the state evolving to be an autocratic one. In modern societies, individual responsibility is not limited with voting but is wide as to include the right to organize to participate in governance.


Animal Protection Organizations


The distinction of animal protection organizations from other NGO’s is that the individuals there don’t organize for their own rights but for the rights of animals. Animals by nature lack the traits necessary to stand for their rights. Humans who organize for them do this on their behalf. Animals are also a part of the society and as the human members of it, they have the right to live in harmony with their nature. Just like babies and old people, their weakness doesn’t mean their rights will not be protected. The fact that they can suffer is sufficient for them to have rights.

GONGO’s


Some of the animal protection organizations in Turkey position themselves as if they know nothing about what an NGO is. Animal Protection Law has been passed in 2004. But still, many municipalities ignore it and continue cruel practices toward animals. The reaction of some animal protection societies to this reflect the ideology of an autocratic society. They prefer to keep silent about the shelters that are death camps, they ignore the fact that some municipalities are still killing dogs and further they accuse the organizations which struggle to end this torture for being traitors to the state and homeland. These are called GONGO’s meaning organizations directed by the government.

State is for serving the people and has to abide by the laws. NGO’s are not founded to pay obedience to the state but in the contrary to force the government to apply the law and further to widen the scope of civil rights which also comprise animal rights. This is the rational behind the existence of NGO’s and of civil society.




















Thursday, August 6, 2009

Altındağ Belediyesi Ölüm Kampı Yıkılıyor- Altindag Municipality Death Camp Is Being Demolished





Altındağ Belediyesinin “barınak” adı altında işlettiği ölüm kampının yıkımına başlandı. Zindandan 18 köpek kurtarıldı. Tüm vücudu kenelerle kaplı olan bir anne ve altı yavrusu ne yazık ki yaşatılamadı. Diğer 12 köpekten biri kırık tedavisi için, bir diğeri bacağındaki çoklu kırık ve ezilmeden dolayi, diğerleri de kene ve parazit tedavisi için veteriner kliniklerine götürüldü.

Bu utanç verici zindanı haber vererek mücadeleyi başlatan, köpekleri kurtararak veteriner kliniklerinde tedavi altına aldıran Ahmet Yıldız’a, ölüm kampının yıkılması için girişimlerde bulunan Haytap’a ve destek veren tüm duyarlı insanlara teşekkür ediyoruz.




The Altindag Municipality Death Camp has started to be demolished. 18 dogs were rescued from the dungeon. Unfortunately, one mother and her six puppies whose bodies were nearly covered with ticks couldn’t survive. Rest of the dogs were taken to a veterinary clinic for treatment, two for broken and crashed bones, the others for internal and external parasites.

We thank Ahmet Yıldız, who uncovered this humiliating dungeon and rescued the 18 dogs there, Haytap who struggled to make the place demolished and everybody who gave a hand to change the destiny of the poor souls.




Tuesday, August 4, 2009

Altındağ Belediyesinde Vahşet- Brutality at Altindag Municipality


Fotograf, www.haytap.org sitesinden alınmıştır.


http://maddog-altindagkopekleri.blogspot.com/


Lütfen yukarıdaki videoyu izleyin. Türkiye’nin başkentinde, Ankara’da, hayvanların bir ölüm kampında nasıl yavaş ve acılı bir ölüme terkedildiklerini, rehabilitasyon adı altında yapılan katliamı görün.

Görmek sorumluluktur. Bu görüntüleri izledikten sonra artık bunlar yokmuş gibi yapamayız. Artık rahat uyuyamayız. Lütfen, Altındağ Belediye Başkanı Veysel Tiryaki’ye, Çevre Bakanlığı Doğa Koruma Genel Müdürü M. Kemal Yalınkılıç’a ve Bakanlık Müsteşarı Mustafa Eldemir’e düşüncelerinizi iletin. Bu utanç verici işkence merkezinin derhal yıkılmasını talep edin. Vatandaş olarak onlara görevlerini ve sorumluluklarını hatırlatın.

Veysel Tiryaki : vtiryaki@altindag.bel.tr
M. Kemal Yalınkılıç: mustafa61@yahoo.com
Mustafa Eldemir: eldemir.m@hotmail.com


Please, watch the video in the link above. See the death camp in Ankara, the capital of Turkey where animals are subject to a slow and painful death, witness the massacre done in the name of rehabilitation.

Seeing is being responsible. Once we see it, we can not pretend that it isn’t real. We can not sleep peacefully any more. Please write to Veysel Tiryaki, the mayor of Altindag Municipality, M. Kemal Yalınkılıç, General Director of Nature Protection Department of The Ministery of Environment which is supposed to control the animal reahibiltation departments of municipalities and Mustafa Eldemir, the undersecretary to the Minister of Environment. Remind them of their responsibility. Tell them you are watching.

Veysel Tiryaki : vtiryaki@altindag.bel.tr
M. Kemal Yalınkılıç: mustafa61@yahoo.com
Mustafa Eldemir: eldemir.m@hotmail.com

Friday, July 17, 2009

Irkçılık ve "Hayvan Severlik"- Racism and "Animal Lovers"






Hayvanlar yaşadıkları alanı işaretler ve oraya “yabancı” hayvanın gelmesine izin vermezler. Sınırlar alandaki yiyecek miktarına bağlı olarak geniş veya dar olabilir. Yani, sınır kavramının ardında türünü devam ettirme içgüdüsü yatmaktadır. Yiyecegin doyuracağı kadar nüfus sürü üyesidir, geri kalanı yabancıdır. Yabancıların alana girmeye tesebbüs etmesi halinde kıyasıya bir kavga yasanır, sınırlar canla basla korunur.

Irkcılık da ulus toplumların kurulması öncesindeki kabile toplumlarına özgü benzer bir refleksi anlatır. Sınırların dışındaki herkes yabacıdır ve dolayısıyla düşmandır. Sınırları koruma kutsal bir görevdir.

Günümüzde hayvan sever camiada giderek yükselen yabancı düşmanlığı eğilimi dikkat çekicidir. Yabancıların Türkiye’deki hayvanları korumak için gösterdiği çabalar önyargılı bir şüphe ile karşılanmaktadır. “Bu yabancıların bizim hayvanlarımızla ne işi vardır? Yoksa bunlar misyoner midir? Hayvanlar üzerinden rant mi sağlamaktadırlar? Bizim hayvanlarimizi yurt dışına, laboratuvarlara, kürk fabrikalarina mi satmaktadırlar? Yabacılar ellerini Türk hayvanlarının üzerinden çekmelidir. Türk hayvanları yüce Türk milletine aittir.” Bu ve buna benzer bir sürü itham, iftira ve hamaset.

PETA Almanya, Türkiye’de hayvanlara yönelik şiddete karşı ardı ardına birçok kampanya başlatmış, Türk yetkililere bu zulme bir son vermeleri için çağrı yapmıs ve bunun ardından ırkçı saldırılardan o da payını almıştır.

PETA’nin kampanyaları Türkiye’deki bazı hayvan korumacı gruplar tarafından kınanmaktadır. Slogan yine aynıdır: “PETA kendine baksın. Zaten onlar da otenaziyi savunuyorlar. PETA ulusal gururumuzla oynuyor.”

Bu tavrın anlamı sudur: Biz Turkiye’deki hayvanların hakkını savunuruz. Yabancılar burada olup bitenlere karıstıkları zaman da hep birlikte savunmaya geceriz: “Kim demis hayvanlara kötü muamele ediliyor diye. Yüce Turk milleti hayvanlarını korumaya muktedirdir.”

Bu garip alıngan iki yuzlulugun belki de tarihimizle alakali bircok nedeni vardir. Örneğin üç kitaya hakim bir imparatorluktan ulus devlete dönüsün sancılı travması ile aciklanabilir belki bu ruh hali. Bu farklı bir inceleme gerektiren uzun ve derin bir konudur.

Bizim isaret etmek istedigimiz bu tutumun globallesmenin farkına varmayı reddeden bir zihniyeti yansıtıyor oluşudur. Hukuk ve ahlak normları evrenseldir ve Turkiye de imzaladıgı uluslararası anlasmalarla evrensel hukuk normlarının ulusal kanunların da üstünde gecerliliği olduğunu kabul etmistir. Örneğin, nasıl kadına yönelik şiddetin bir örneği olan “recm”e karşı bütün dünyada kampanya yürütülmesi meşruysa, ya da bütün dünya hayvan koruma örgütlerinin yanı sıra biz de Çin’de kürk yapımı için hayvanların katledilmesini protesto ediyorsak, ya da Gazze’deki insanlık dramına nasıl kayıtsız kalamıyorsak, Türkiye’de hayvanlara yönelik şiddeti de protesto etmek bütün dünyanın hakkıdır.

Türkiye’de hayvanlara yönelik şiddetten rahatsızlık duyuyorsak, bunu bitirmek icin sivil mücadele hakkımızı kullanmalıyız. Şiddetten değil, şiddetin duyulmasından rahatsiz olanlar için de yine siddetin bitirilmesini istemekten baska çare yoktur. Istesek de istemesek de artık kapalı bir topluma sığınma seceneğimiz yoktur. Herhangi bir yerde olanın bütün dünyada bilinirliğini önlemek mümkün değildir. Bilineni ırkci söylemlere yaslanarak reddetmek, ya da “onlar da yapıyorlar” türü mazeretlerin ardına gizlenmek de çağ dışı bir pozisyon almaktır.

Onurlu tavır, Türkiye’de hayvanlara şiddet uygulayan sorumlularla mücadeleyi bizim sürdürmemizdir. Bizi rencide eden, bu durumun bilinmesi degil, bizatihi kendisidir.

Kim ormana terkedilmiş bir köpek için ağlayan birine milliyetini sorabilir ki?


Racism, Xenophobia and “Animal Lovers”


Animals mark their territory and don’t let “strangers” enter the area. The borders of the territory might be wide or narrow depending on the availability of food. The instinct to continue ones species is the motive behind the concept of border. The part of the population that can survive with the available food resource is a part of the community- the clan- the rest is stranger. The moment the strangers attempt to enter the territory they are driven away by fight, borders are protected.

Racism is a reflex that is familiar to human clans before the establishment of national societies. Everybody living out of the borders is a stranger and therefore a potential enemy. It is sacred to protect the borders.

Recently, the xenophobic instincts are noteworthy in the animal lover community in Turkey. The endeavors of foreigners to protect animals in Turkey are reacted with suspicion. “ What have these foreigners to do with our animals? Are they missionaries? Are they after profit from our animals? Are they selling our animals to labs in Europe or to fur factories in China? They should take their hands off our animals. Turkish animals belong to Turkish people.” Such accusations, denunciations, assaults and cheap rhetoric.

Lately, the international animal protection organization PETA Germany has also got its share from these assaults after it organized many campaigns to end cruelty towards animals in Turkey .

PETA’s campaigns for Turkish dogs were protested by some animal protection organizations in Turkey. The slogan is the same: “ PETA should go and mind its own business. They are defending euthanasia anyway. PETA is humiliating our national pride.”

The meaning of this reaction is clear: We can defend the rights of our animals ourselves. When foreigners react to what is happening here, we all unite in defence: “Who said that our animals are treated cruelly? All mighty Turks have the power to take care of their animals.”

Maybe there are reasons in our history for this strange moody hypocritical state of mind. For instance maybe this mental state can be explained by the trauma of transformation from an empire ruling on three continents to a national state. This is another topic that extends beyond the scope of our subject here.

What we want to point to here is that this strange reaction is the reflection of a mentality that rejects to realize globalization. Ethical and juridical norms are international and Turkey has accepted the superiority of international juridical norms by the international agreements it has signed. For instance, as it is legitimate to protest the practice of “recm” as a kind of violence towards women, or to protest murdering of animals for fur making in China or to protest humane tragedy in Gazza,, it is the right of every citizen of the world to protest violence towards animals in Turkey.

If we don’t approve the violence against animals in Turkey we should use our right for civil struggle to end it. Even if it is not the violence but it being known what is making us uncomfortable, still there is no choice but to struggle to stop it. We no more have the chance to hide in a closed society. It is not possible to prevent the world know what is happening in one corner of this world. To deny what is known or to try to hide behind excuses such as
“ they are also doing the same” is childish and unacceptable.

The honorable position is for us to fight to stop cruelty towards animals. It is not the fact that it is known but the fact itself that is humiliating for us.

Who can ask the nationality of a human being who cries for a dying dog dumped in the forest?

Hayvanlar Meta Değildir- Animals are not Merchandise




http://sahibindencomboykot.blogspot.com sitesinin www.sahibinden.com adlı siteye karşı başlattığı protesto kampanyasını destekliyoruz. Hayvanların ticaret amacıyla üretilmelerine, ticaret metai olarak kullanılmasına karşıyız. Hele, barınakların, terkedilmis, istenmeyen hayvanlarla dolu olduğu bir ülkede, sorumlu tavrın pet shoplardan ya da üreticilerden değil barınaklardan hayvan alınması olduğuna inanıyoruz. www.sahibindenccom sitesi sahibi Müge Seymen’den, evcil hayvan satışı ve üretimini desteklemek yerine, barınaklardaki hayvanların sahiplendirilmesi icin yardımcı olmasını diliyoruz.

Animals are not Merchandise


We support the protest campaign started by the web site http://sahibindencomboykot.blogspot.com against the site www.sahibinden.com where pet animals are sold like tradable goods. We are against animals to be reproduced for trade purposes and for them to be regarded as merchandise. Furthermore, in a country like Turkey, where the shelters are full of animals dumped by their owners, adoption from shelters should be promoted. We wish Müge Seymen, the owner of the site www.sahibinden.com to help rehome animals at shelters rather than promoting reproduction of animals for trade purposes.



Monday, May 18, 2009

EINTRACT FRANKFURT YILDIZLARINDAN TÜRKİYE'DEKİ KÖPEKLER İÇİN EYLEM







Eintracht Frankfurt’tun yıldızlarından Pröll, Fink ve Ochs, „Hayvanlar için Fair Play!“ talep ediyor


Futbolcular, PETA’nın Türkiye’deki sahipsiz hayvanlar için verdiği mücadeleyi, Frankfurt’ta düzenlenen bir eylemle desteklediler.

Gerlingen –Eintracht Frankfurt futbol takımının profesyonel futbolculardan Markus Pröll, Michael Fink ve Patrick Ochs, Türkiye’deki sahipsiz hayvanların karşı karşıya kaldığı acımasız muameleler ve korkunç yaşam şartlarına dikkat çekmek amacıyla, 18 Mayıs Pazartesi günü Frankfurt kentinde, Römerberg’de üzerinde „Türkiye’deki Sahipsiz Hayvanlara karşı da Fair Play!“ yazılı kale direklerinin önünde yer aldılar. Eintracht Frankfurt takımının yıldızları bu eylemi takiben hayranlarına imza dağıttı ve Türkiye’nin Berlin Büyükelçiliğine gönderilmek üzere hazırlanmış olan protesto kartlarını futbolseverlere ve çevredeki insanlara verdiler.

Profesyonel futbolcular bu girişimle, Türkiye’deki sahipsiz hayvanlar için bir işaret vermek ve sorumlu mercileri hayvan hakları konusunda harekete geçirmek için uyarmak istediklerini açıkladılar. Bu protesto eylemi, uzun süredir güney ülkelerindeki sahipsiz hayvanlar için özel ve yoğun olarak girişimde bulunan Eintracht Frankfurt takımı yıldızları için bir „görev niteliği“ taşımaktadır. Türkiye’deki sahipsiz hayvanların içinde bulundukları korkunç durum, futbolcuların PETA Deutschland e.V.’yla birlikte çalışmaları çağrısına derhal olumlu yanıt vermelerine neden olmuştur.

PETA yetkilisi Magdalena Scherk, „Türkiye’nin mevcut Hayvan Hakları Yasasını uygulaması ve hayvanları sistemli ve yaygın şekilde kısırlaştırmasından daha fazla birşey talep etmiyoruz“. „Bu metod, sahipsiz hayvan sayısını azaltmada kalıcı ve başarılı olabilecek yegane insani metottur’ dedi ve şöyle devam etti:

„Türkiye’de her yıl binlerce sahipsiz hayvan, özellikle de köpekler, insanların uyguladıkları şiddet ve eziyete kurban olmaktadır. Bunlar zehirlenmekte, silahlarla vurularak öldürülmekte, -açlıktan ölüme mahkumiyet anlamına gelen- yiyecek bulmalarının imkansız olduğu çorak ve ıssız yerlere atılmakta, adeta müebbet hapis cezasına uğratılarak korkunç şartların hüküm sürdüğü barınaklara hapsedilmekte, çöp gibi atılmakta ve bu olaylar da tamamiyle unutulmaktadır. Ve bütün bunlar da 2004 yılından beri Türkiye’de bir Hayvan Hakları Yasasının mevcudiyetine rağmen gerçekleşmektedir.“

Profesyonel futbolcular bu eylemlerle yetinmeyip, PETA’nın çocuklar için PETAkids adlı kampanyasına, imzalı futbolcu resimleri çekilişiyle de katkıda bulunmak suretiyle, hayvan hakları ve hayvan koruma konularına kesin destek vermiş olacaklardır.



Çekiliş ve diğer bilgiler ve futbolcularla yapılan röportajlar için internet adresi:
http://www.petakids.de/.


PETA Deutschland e.V. , PETA USA’nın kardeş kuruluşu olup, iki milyondan fazla destekçisiyle, dünyanın en büyük hayvan hakları kuruluşudur. Kuruluşun amacı, hayvanların eziyete maruz bırakılmalarını ortaya çıkarmak, kamuyu bilgilendirmek ve her bir hayvanın daha iyi yaşam şartlarına kavuşmasını sağlamaktır.


Eintracht Frankfurt stars, Pröll, Fink ve Ochs demand „Fair Play“ for animals

The football stars supported the struggle of PETA for Turkish animals in an event held in Frankfurt.

The footballers stood in front of a goal post with “Fair Play for Animals in Turkey” written on top to protested the cruelty towards homeless animals in Turkey. Pröll, Fink and Ochs signed their photographs for their fans and distributed postcards prepared by PETA to be sent to the Turkish embassy in Berlin. They announced that with this demonstration their aim is to speak up for the homeless animals in Turkey and to warn the Turkish authorities to take action for animal rights. The appalling situation of animals in Turkey is the reason for the footballers to immediately accept the call for support from PETA Germany.

Magdalena Sherk from PETA said, “We want nothing more than the implementation of the Animal Protection Law of Turkey and animals to be extensively and systematically neutered. This is the only humane method to reduce the stray animal population. “

She continued, “In Turkey, every year, thousands of stray animals especially dogs are subject to cruelty and brutality by human beings. They are poisoned, shot, killed from starvation as a result of being dumped in far away places where they can not find any food, locked life long in prison in shelters that are no different from death camps, dumped like garbage and all these are isoon forgotten. And all these take place in spite of the fact that Turkey has an animal protection law since 2004.

The professional footballers will continue to stand up for the miserable animals of Turkey as they will support PETA’s campaign for kids by giving their signed photos. Further information about this campaign can be found in http://www.petakids.de/

PETA Germany is a sister organization of PETA USA which is the biggest animal protection organization with members exceeding 2 million. The aim of the organization is to reveal the cases of cruelty towards animals, create public awareness and to make every animal live in better conditions.

Tuesday, April 28, 2009

DÜNYA FARKINDA- THE WORLD IS AWARE




DÜNYA FARKINDA

Bir milyon destekçisiyle, dünyanın en büyük hayvan koruma örgütlerinden biri olan PETA’nın Almanya temsilciliği, 22 Nisan 2009 günü, Strasburg’daki Avrupa Parlementosu önünde büyük bir protesto eylemi yaptı.

AB parlemenerleri Hutchinson, Hammerstein ve Parish’in sunmuş olduğu, ve AB nezdinde hayvan haklarının güçlendirilmesini amaçlayan yasa tasarısına destek vermek için düzenlenmiş olan bu eylemde, aynı zamanda AB’ye tam üyelik sürecinde olan Türkiye’deki hayvan hakları ihlalleri de protesto edildi.

PETA’nin eylemleri devam edecek. Dünyanin vicdan sahibi insanları Türkiye’deki hayvanlara yönelik şiddeti protesto etmeyi sürdürecekler.

Biz ne kadar görmezlikten gelsek de, ne kadar kendi iç hesaplaşmalarımıza boğulup hayvanları umursamasak da, yurt dışından gelen tepkileri ırkçı hamasetle karalamaya çalışsak da gerçek artık ortadadır.

En korunmasız canlılara reva gördüğümüz bu zulmün bütün dünya farkındadır.

THE WORLD IS AWARE

On April 2009, the German branch of PETA which is one of the worlds biggest animal protection organizations with its one million supporters, held a big demonstration in front of the EU Parliament in Strasbourg.

Animal rights violations in Turkey were protested during the demonstration which was held to support the legislation proposal submitted by deputies ,Hutchinson, Hummerstein and Parish, to strengthen the animal protection in EU.

PETA’s demonstrations for animal rights are going to continue. The sensitive citizens of the world will continue to protest Turkey for violating animal rights.

The truth is clear and evident, even if we ignore it or if we concentrate on our own inner disputes and don’t care about what is happening to animals or even if we try to counteract the reactions coming from abroad with the usual primitive racist instincts.

The world is aware of the cruelty Turkey is doing to its animals, its most innocent and weak inhabitants.

Monday, January 5, 2009

İSTİFÇİLİK - HOARDING




Istifçilik hayvanlara yönelik şiddetin en tehlikeli halidir. Tehlikelidir çünkü hayvanseverlik kisvesi altına gizlenmistir. Istifçilerin çoğu saplantı derecesinde ölüm korkusu yaşayan hasta insanlardır. Onlar için hayvanın hangi koşullarda yaşadığı değil, sadece ölmemesi önemlidir. Adeta bir madde bağımlısı gibi hayvan toplamaktan vazgeçemezler.

Hayvan haklarının yasalarla korunduğu birçok ülkede istifcilik suçtur ve hapisten hayvan sahibi olmaktan men edilmeye kadar degişen cezalara tabidir.

Ne yazık ki Türkiye’de de istifleme davranışı çok yaygındır. Sokak hayvanlarına yönelik yaygın şiddet istiflemenin mazereti olarak kullanılıyor olsa da, zaman zaman katliamdan da beter bir iskenceye dönüşen bu davranışın artık tartışılması gerekir.

RSPCA tarafından Türkçe’ye çevrilen makaleyi aşağıda sunuyoruz.
HOARDING

Hoarding is the most dangerous form of cruelty towards animals. It is dangerous because it is concealed under the veil of animal love. Most of the hoarders are sick people who share a phobia of death. Hoarders don’t care about the quality of life of the animal, they are only obsessed about death. They are like edicts, they can not help but hoard animals.

In many countries where animal rights are under the protection of law, hoarders are sentenced to jail and forbidden to have any animals.

Unfortunately, hoarding is a common practice in Turkey. It is time for Turkish animal protection community to discuss this behavior disorder which causes suffering worst than death.

Below is the article prepared and translated to Turkish by RSPCA.
İstifçilik Üzerine Bir Makale

İhtiyaçları olan temel bakım imkânlarını sağlamaksızın aşırı sayıda hayvan edinmek anlamına gelen hayvan istifçiliği, ne yazık ki oldukça yaygın bir olgudur. Hayvan istifçileri için, çevrelerinde çok sayıda hayvan bulunması isteği, bu hayvanların düzgün bir biçimde beslenme ve uygun bir ortamda yaşama ihtiyacından önce gelir. Her ne kadar hayvanlarını çok sevdiklerini ileri sürseler de bu insanlar, hayvanların geçirdiği ciddi hastalıkları, yetersiz beslenmelerini ve çektikleri acıyı çoğunlukla görmezden gelir. Tufts Üniversitesi merkezli Hayvan İstifçiliği Araştırma Konsorsiyumu (HARC), istifçiliğin daha yaygın olarak görüldüğü ABD’de her yıl yaklaşık 250.000 hayvanın bu olgudan etkilendiğini tahmin etmektedir. Çoğu ülkede hala yanlış anlaşılan bir olgu olan hayvan istifçiliği nasıl tanımlanabilir ve buna son vermek için neler yapılabilir?

Hayvan istifçileri arasında, yorgun ve bunalmış olup durumunu kabul etmek istemeyen hayvan bakıcılarından hayvanları bilinçli olarak toplayan ve sıkıntılarına pek de aldırış etmeyen kişilere kadar çok çeşitli insanlar bulunmaktadır. Hayvanları koruma kuruluşları açısından belki de en zararlı olan vakalar, kendilerini hayvan ”kurtarıcıları” ya da ”ötenazi karşıtı barınaklar” olarak sunan istifçilerdir. Bu insanlar işe iyi niyetle başlamış olsa da kendilerini kaçınılmaz bir biçimde hayvan edinmek ve barındırmak zorunda hissettiklerinden, bu hayvanların çok kısa bir süre içinde acı çekmeye başlayacağı kesindir. Dolayısıyla, meşru ötenazi karşıtı hayvan barınaklarının saygınlığı da sıklıkla zarar görebilmektedir.

Barınak gibi faaliyet gösteren istifçilerin tespit edilmesi, geleneksel hayvan istifçilerine kıyasla genellikle daha zordur. Hayvanlarla birlikte yaşamadıkları için, komşuların veya sosyal hizmet görevlilerinin durumu hayvanları koruma kuruluşlarına bildirme ihtimali daha düşüktür. Bu istifçiler genellikle kendilerine destek sağlayan ve hatta yeni hayvanlar getirebilen bir ağa sahiptir. Resmi bir STK olarak kayıtlı bile olabilirler. Kamu ve medya, önceliğin hayvanların ihtiyaçlarına verildiği meşru barınaklarla istifçiler tarafından hayvan toplamak için kullanılan ‘barınakları” ayırt edebilmekte sıklıkla güçlük çekmektedir. İstifçiliğin ilk aşamalarında hayvanların çektiği sıkıntılara ilişkin hafif kilo kaybı, tüy dökülmesi ve parazitlerin yayılması gibi az sayıda görsel işaret olabilir, ancak HARC istifçilikten şüphe edilmesini gerektiren birkaç tipik durum tespit etmiştir:

- Hayvanlara bir yuva veya uygun bir yer bulma çabasının olmaması veya bu yönde çok az bir çaba gösterilmesi.
- Azalan bakım olanaklarına karşın sürekli olarak hayvan edinilmesi. Hayvanların hiçbir zaman geri çevrilmemesi.
- Bakım konusunda uygun personel, kaynak veya bilgi birikimi olmamasına rağmen özel ihtiyaçları olan hayvanlara (felçli, kedi lösemisi olan, aşırı derecede saldırgan) yaşam boyu mükemmel bakım sağlama iddiaları.
- Ölümcül derecede hasta hayvanların kabul edilmesi ve ötenazinin reddedilmesi.
- Barınakta kaç hayvanın kaldığının bilinmemesi.
- Ziyaretçilerin hayvanların kaldığı yerleri görmesine izin verilmesi konusunda isteksizlik.
- Hayvanları barınak tesisleri dışında bir yerde kabul etme isteği.

İstifçiler genellikle, sağladıkları koşulların sağlıksız olduğunu kabul etmekten kaçınır ve haksızlığa uğradıklarını iddia ederler. Sundukları standartların düşük olduğunu kabul etseler bile, kendi hayvanlarının bakımı konusunda sadece kendilerine güvenilebileceğini ileri sürerler. Bu güvensizlik duygusu nedeniyle istifçiler yetkililerle, diğer hayvanları koruma gruplarıyla ve hatta yardımcı olmak ve hayvanlara yeni bir ev bulmak isteyen aile üyeleriyle sık sık çatışma yaşar.

Genellikle, tek çözüm, hukuk yoluna giderek duruma müdahale edilmesini sağlamaktır. Hayvanların korunmasıyla ilgili bir kanunun olmadığı ülkelerde ise bu son derece zordur. Bir kanun olsa bile, müdahalenin ilgili hayvanlar açısından başarılı olabilmesi için, çok sayıda kurumun çaba göstermesi ve işbirliği yapması gerekmektedir. Medya, hayvanlara yaşatılan eziyetin boyutlarını genellikle tam olarak kavrayamamakta ve söz konusu bireye yöneltilen tepkinin boyutunu sorgulamaktadır. Dolayısıyla, gruplar, müdahalenin nedenleri konusunda net olmalı; istifçinin kendisine haksızlık yapıldığı yönündeki iddialarını çürütebilmek için, söz konusu istismar ve ihmal durumunu açıkça kanıtlayabilmelidir.

Aynı şekilde, istifçilerin aynı zararı tekrar vermesini önlemek için resmi kurumlarla sivil toplum kuruluşları arasında da büyük bir işbirliği gerekmektedir. Hayvanların istifçinin elinden alınması sorunu çözmemektedir; çünkü araştırmalara göre istifçiler eylemlerini tekrar etme eğilimindedir. HARC araştırmaları, ABD’de istifçilik yaptığı için suçlu bulunan kişilerin yaklaşık %60'ının aynı suçu tekrar işlediğini göstermektedir. Etkin bir uygulama için kilit konumdaki kuruluşların (örneğin hayvanları koruma kuruluşları, polis, veterinerler, sosyal hizmetler ve sağlık çalışanları) sürekli olarak izlemede bulunması gerektiği açıktır. HARC, ABD'de kurumlar arasında gerekli işbirliğinin veya izlemenin olmadığı yerlerde suç tekrar oranlarının %100'ü bulduğunu tahmin etmektedir.

En önemlisi, hayvanları koruma grupları, bir müdahale yapıldıktan sonra ciddi şekilde hasta ve asosyal olan çok sayıda hayvana nasıl bakım sağlayacakları konusunda net bir plana sahip olmalıdır (Slovenya’daki ilk büyük vaka hakkındaki makalemize bakınız). Çoğu ülkede yasalar, hayvanlara dava süresince müdahaleyi gerçekleştiren grupların bakmasını gerektirmektedir; öte yandan istifçiler, hayvanları ellerinde tutabilmek için uzun süre mücadele edebilmektedir. Dava sonuçlandıktan sonra bu hayvanların yeni bir yere yerleştirilmesi için büyük çabalar gerekmektedir. Çoğu hayvan ciddi şekilde hasta veya insanlarla iletişim kurmadığı için saldırgan olmakta, bazılarında ise yaşadıkları koşullar veya diğer hayvanların saldırıları nedeniyle davranış bozuklukları ve beslenme sorunları görülmektedir. Kurtarıcı konumundaki kişiler, pek çok hayvanın bir ailenin yanına verilmek için fazla yaşlı, zayıf veya hasta olacağı gerçeğini de dikkate almak zorundadır. Bu hayvanların acılarına son vermenin tek yolu ne yazık ki insancıl ötenazidir; ancak, Slovenya ile ilgili yazının da gösterdiği gibi, bu durum, kuruluşların hayvanların büyük çoğunluğu için yeni yuvalar bulma çabalarının önünde bir engel olmamalıdır.

Kaynak: http://www.tufts.edu/vet/cfa/hoarding/